Cumhuriyet



Büyük Savaşın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir, milleti savaşa sürükleyenler memleketten kaçmış saltanat ve hilafet makamındaki Vahdettin soysuzlaşmış haince tedbirler araştırmakta Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükumet aciz, haysiyetsiz ve korkak. İşte Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı serüveninin başlangıcını böyle anlatıyor.

29 Ekim 1923’de bozkırın ortasında uzun zamandır unutulmuş bir Anadolu toprağında 101 pare top atışlarıyla anlatılır Cumhuriyet’in ilan edildiği. Artık 600 yıl yaşamış bir imparatorluğun küllerinden, tozundan, kirinden arınmış bir cumhuriyet çıkmıştır. Atatürk asıl savaşın cehaletle olacağını görür. Köhnemiş yapılardan yeni bir cumhuriyetin çıkmayacağını bilir. Arasız devrimlerle cumhuriyeti taçlandırır. İğneyi bile ithal eden bir ülkeden kalkınmakta olan, demir ağlarla örülmüş, fabrikalarla bezenmiş, devrimlerle çağdaşlaşmış bir ülke bırakmıştır ölümünün ardından.

Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir. Sınıfsız ve kaynaşmış bir kitledir. Cumhuriyette her fabrika bir kaledir.

Cumhuriyet özgürlüktür. Kadının hayata katılmasıdır. Demokraside yer almasıdır. İşçi olmasıdır. Mühendis olmasıdır. Oy atabilmesi, hayata katılabilmesidir cumhuriyet.

Cumhuriyet Kara Fatma’dır, Hasan Tahsin’dir, Sütçü İmam’dır, Şerife Bacı’dır, Nezahat Onbaşı’dır, Şahin Bey’dir, Halime Onbaşı’dır. Onların yazdığı bir kahramanlık destanıdır Cumhuriyet.

Bize düşen sevgili dostlar bu destansı eseri alıp çağdaş medeniyetin de üstüne çıkartmaktır.